Geçmiş, hala gizemlerini çözmeye çalıştığımız bir bilinmezlik girdabı. Her gün kazıların altından ve araştırma dosyalarından şaşırtıcı bilgiler gelmeye devam ediyor. Bildiğimiz kadarıyla, teknolojiden uzak ve ilkel kalmış toplumların omuzlarında yükselen bir dünyada yaşıyoruz. Peki sandığımız gibi mi? İşte sizi şaşırtacak, antik çağların gizemleri!
İnka Kalesi:
Çok güzel kesilmiş taş kitleleri karşısında insanın heyecanlanmaması elde değil. Ayrıca bu taş kitlelerin Hiçbir yerinde su ve çimento gibi kaynaştırma maddeleri yok. Bloklar büyük bir ustalıkla birbirlerinin üstüne yerleştirilmiş. Bunu basit aletleriyle İnkalar mı yapmış? Karşımıza 8 m. yüksekliğinde bir kitle çıkıyor, betondan sanıyorsunuz. Sanki tahta kalıpları birkaç hafta önce sökülmüş gibi görünüyor. Oysa beton filan değil. Bütün öteki bloklar gibi bir de granitten. Bu doğal kaya üst tarafından tanınıyor. Kıl inceliğinde parlak renk farkları taş kitlenin yüzeyi boyunca uzanıyor.
Asıl büyük parçalar ise çevreye dağılmış. Bunların arasında yukarıdan aşağıya inen basamaklar da var. Bu da kaya kitlelerinin daha büyük bir tesisin tamamlayıcı parçaları olduğunu kanıtlamaktadır. Peki nasıl bir tesisti bu? Bilmiyoruz. Kesin olan nokta, burada birilerinin kayaları, bizim peyniri kesişimiz gibi kesip biçtiğidir. Yine kesin olan bir başka olgu da, bu akla durgunluk veren taş işçiliğinin, İspanyol fatihlerinin Peru yaylasına gelmeden önce varoluşudur.
Kim olduğunu bilmediğimiz kudretli kimselerin, kocaman kayaları dilim dilim kesebilecek teknik olanaklara sahip olmaları gerekir. Çok daha sonraları İnkalar işlenip hazırlanmış bu kaya yığınından yararlanmışlardır. Harika biçimde kesilmiş kaya parçalarını tanrılarına tapındıkları tapınaklar olarak kullanmışlardır, bu tanrılar göklerden gelmişlerdi. Onun içindir ki, en yüce İnka’ya hep “Güneşin Oğlu” diyerek baş eğilmiştir.
İnkaların başı kendini bir zamanlar inip insanları eğitmiş o gizemli varlıkların soyundan gelen biri olarak görüyordu. Bu varlıkların uzaylı olduğu ise apaçık ortada. Zamanında dünyayı pek çok uzaylı ırkın ziyaret ettiğine inanılıyor. Bugün için düzgün kesilip işlenmiş yüzlerce kaya parçasından oluşan bu muammanın rekonstrüksiyonu artık olası değil. Ama hayalgücümüzü çalıştırırsak burada bir zamanlar tanrıların kaldığı büyük bir sarayı, daha doğrusu bugün “ana-üs” denilen türden bir yeri gözümüzün kolayca önüne getirebiliriz.
Sacsayhuaman Kalesi:
Peru kenti Cuzco’nun yaklaşık 3500 m. yukarısında bulunan ve İnkaların yaptığı Sacsayhuaman Kalesi, Bu kaleyi kuranların İnkalar olduğu kesin, çünkü burada da onların büyük ve kenarlarda yuvarlak kesme taşları kullanılan yapı tarzı göze çarpmaktadır. İnka İmparatorluğu’nun yayıldığı bütün bölgelerde bu tarz yapılar göze çarpmaktadır. Kalenin üst kısmında heybetli bir taş çember vardır. Bu çember bir zamanlar takvim işlevi görmüş olmalı. Büyük bir kulenin tabanı da olabilir.
İnka Kalesine sırtınızı döndüğünüzde ise harabe gibi görünen kayalardan yapılmış antik bir labirentle karşılaşırsınız. Bir yapıdan artakalan taşlar olup olmadığı tam olarak bilinmeyen bu taşlar, kimi büyük, kimi küçük kesme taşlardır. İlk başta buraların İnkalara ait bir taş ocağı olduğu sanılsa da hiç de böyle bir yer değildi. İnkaların birkaç taş ocağı bulunmuştu. Oralarda bambaşka bir tarzda çalışılmıştı.
Yarıkları ve delikleri geçince ise yukarıda bir düzlüğe çıkılıyor. burada ise birinci sınıf işçilikle kesilmiş olan kaya bloklar vardır. Bunlar belirli bir düzende değildir, bir duvar gibi örülmüş değildir, istif edilmiş monolitler de değildir. Yalçın kayalar adeta birbiriyle kucaklaşmış gibidir. Ne olduğu anlaşılamayan bir tablonun içinde mozaik taşları gibi yer alan bu yontulmuş kaya kitleleri, bütün bloklarda taş işçiliği yapılarak hazırlanmıştır.
Hiçbir bilgiç arkeolog kalkıp da bana bunların doğanın eseri olduğunu, kayalardaki bu dik açılı kenarlara bir doğa harikası olarak bakılması gerektiğini, yüzeylerdeki özene bezene cilalamanın doğa tarafından yapıldığını ve gerçek bir coşkunun ürünü olan bu dev kitlenin bir taç koltuk gibi arazinin ortasına yine doğa tarafından oturtulduğunu söyleyemez. Neden mi? Çünkü, İnka Kalesinin tam arkasında işlenmiş monolitik kayalar bulunmaktadır, bu da muammayı biraz daha zorlaştırıyor.
Puma Punku:
Aynı derecede akla durgunluk veren bir yer daha Puma Punku; burası kullanılan teknik açısından çok daha etkileyici. Bugünkü Bolivya’da Titica Gölü’nün yakınlarında 4000 m. yükseklikte. Bu kadar yüksekliğe çıkmayı göze alan birkaç turist de Puma Punku’dan net bir şey göremezler çünkü onları daha çok yakınında bulunan ve güneş kapısıyla ünlü Tiahuanaco’ya götürürler. Bu güneş kapısı 3 m. yükseklikte ve 4 m. genişliktedir, ilginç yanı tek bir monolitik bloktan oluşmuş olmasıdır. 48 garip figür ortada bulunan bir tanrının iki tarafını süsler.
Şimdi hayatta olmayan Prof. Schindler-Bellamy, burada yıllarca çalıştı, bu figürlerde bir Dünya ve Ay Takvimi ortaya çıkardı; bu takvim inanılır gibi değil, 20.000 yıllık bir zaman çevrimini kapsıyordu. Başkaları da bu figürlerde yanlış anlaşılmış bir teknolojinin şematik betimlemelerini gördüler. Monolitlerin yan taraflarında oluğu andırır derin çizgiler vardı, yukardan aşağı doğru inmekteydiler. Bir amaca hizmet etmiş olmaları gerekirdi. Bu arada restore etme çabaları oldu ve monolitler de bu çabanın kurbanı oldular. Monolitlerin aralarına koca bir duvar diktiler, üzerindeki oluğumsu yarıklar kayboldu.
gezegenimizde hala açıklanmamış bilmeceler var. Puma Punku’ya giderken yolda karşımıza diyorit taşından bir blok çıkar. Üzerine pervazlar ve bölmeler oyulmuştur. Bu oyukların neye yaradığını kestiremiyoruz. Uzman kişilerimiz ise yine klişeleşmiş açıklamalar yaparak taşın kurban taşı, bölmelerin de akacak kanın toplanma yerleri olduğunu söylemekten başka bir laf edemiyorlar.
İster onlara uzaylı deyin, ister Atlantisli. Ama kadim geçmişte muazzam bir şeyin mevcut olduğunu ve ondan çok şey öğrenmemiz gerektiğini kabul etmemiz gerekir.